31 Aralık 2010 Cuma
nasıl olsa artık kışlar yaz gibi...bknz.31/12/2010
18 Aralık 2010 Cumartesi
macaron forever ! :)
15 Aralık 2010 Çarşamba
yaz mı kış mı?
8 Aralık 2010 Çarşamba
6 Aralık 2010 Pazartesi
Festival tadı olsa...
Festival tadında geçen her zaman dilimini seviyorum.Kıpırtılı sanki her yer. Gerçi geçmiş senelere göre bu sene yeni yıl süslemeleri daha az olsa da,hatta ürün konusunda çeşitler gezdiğim yerlerde beni tatmin etmese de yeni bir yılın gelişi hem temiz bir sayfaya geçiş gibi,hem de sanki herşey bambaşka olacak gibi.En azından hissiyat ile kendimizi avutalım. :)

1 Aralık 2010 Çarşamba
yorgun bir günün ardından...
29 Kasım 2010 Pazartesi
güzel bir yemek yemek :)


27 Kasım 2010 Cumartesi
aşka aşık kaç kişiyiz?
25 Kasım 2010 Perşembe
mucizelere inanır mısınız?

24 Kasım 2010 Çarşamba
Nadas.
11 Ağustos 2010 Çarşamba
Renklerin terapisi...
Odamın rengi ile başladım ufakta olsa değişime.Uzun zamandır kullanmışım hissi vermiş olan,ben de uyku düzensizliğine yol açtığına inandığım kırmızıdan kurtuldum.Kırmızının sertliğinin yanında masum bir çocuk gibi duran,bu sene heryerde gördüğümüz boyanınca pudra pembe gibi duran ama katalogta güz gülü diye geçen rengi seçtim.İnanılmaz romantik aksesuarlara takılır oldum. Renklerin enerjisi olduğuna inananlardanım kesinlikle. Bir de sanırım duyduklarımdan etkileniyorum ve dikkat edip değerlendirme yaptığımda algılarıma göre seçimler yaptıgımı farkedıyorum.Mesela nerde duyduğumu hatırlamadığım kahverenginin negatif bir renk olduğu kafama takıldıgından beri -ama özellikle sert kahve- kıyafetlerde tercih etmıyorum.Turkuvaz maviye bayılıyorum. Hatta zaman zaman ergenlik döneminde mavi delisi olmuş bu kızın nasıl dolabında pembiş eşyalar olmaya başladı ona bile şaşırıyorum.Ama varmış herşeyin bir zamanı.Turkuvaz mavinin yazın enerjisini taşıdığını düşünüyorum.Sonra turuncu ,kıpır kıpır değilmi? Yeşilin doğayla özdeşleşmesinden olsa gerek huzur verdiğini söylemez miyiz? Morun depresif olduğunu da yine bir yerlerde okumuştum aynı zamanda feminen bir renk olduğunu da.
Ama vazgeçilmez beyazı da unutmamalı. Hep asil,her mevsime,her duyguya,her zamana yakıştırabileceğimiz.Biz ona ne katarsak o olan...-biliyorum beyaz renk değil.
12 Nisan 2010 Pazartesi
ah bu ben..!
herkes gibi en çok kendimle savaştım,en çok kendimi kandırdım,yalanlar söyledim ben bana.kötü oyunlara alet etti aklım beni.sonra kaldım yine ben benimle.affettim,acıdım,güldüm,şaşırdım çok kendime.döndükçe geceler güne söyleyeceklerim bitmez benim bana.
büyük sözlerin arkasında durmadım hiç,küçük oyunlarla kendimi kandırmadım.an'lara sıkıştırılmış küçük mutluluklar yetti bazen,bazen hayattan istediklerimi tam alamayacağımı düşünüp korkuya kapıldım.herkesin bir ve yanlız oldugunu düşündükçe,insanın büyüklüğüne saygı duydum.sonra ufak hesaplar peşinde koşarken görünce onu,nasıl küçülebildiğine şahit oldum...hem acınası hem sevilesi mahluklarız,bundan belki bu kadar kafa patlatmam. belki gereksiz ve yersiz.kapılıp gitmeli herkes kendi bahtının rüzgarına ...
31 Mart 2010 Çarşamba
kul kurar kader gülermiş...
kader üzerine ne şarkılar,ne filmler,ne sözler söylendi.hiçbiri bu kadar özet olamazdı.kavram sorunsalının içinde önemli bir yere sahiptir kendisi zira.tavuk mu yumurtadan,yumurta mı tavuktan çıkar? gibi birşey.kaderi biz mi yazarız,yazılanı mı yaşarız?bu böyle sürüp gider,kimse net birşey ispat edemez.kim neye inanıyorsa öyle yaşar.
bir de gülmek demişken malum nerden çıktığı belli olmayan o gün geldi.Mart bitti geldi çattı Nisan.yarın malesef insanların birbirlerine her türlü absürt şakayı yapma gücünü kendinde bularak 1 Nisana sığınacağı o gün.hem kader hem şakadan bahsetmişken dahada derinlere inip zaman zaman şunu da düşünmek mümkün,ya hayat koca bir şakaysa???
:) sustum.
19 Mart 2010 Cuma
h'AY'al hırsızı!!
''Gece gökyüzünün kazanını dolduran Ay ve yıldızlar,insanın hayallerini ve yaratıcılığını kışkırtan altınlar gibidirler.Uygarlık tarihindeki asıl zenginlik dünyadaki değil,gökyüzündeki altınları toparlayabilmektir.Bir toplum,altınları için bankalar yapıyor ama hayallerini bir çatı altında toplayacak müzeler kuramıyorsa,siyasetçileri,ekonomistleri istediği kadar konuşsun yoksullaşıyor demektir.''
Sunay Akın-AY HIRSIZI(syf.79)
söylenecek söz kalmamış aslında. hayallerinden vazgeçmiş bir toplum olup çıkmışız sanki. yakın örneklerime bakıyorum gün içinde karşılaştıgım insanlarla konusuyorum. stres dolu,gergin hallerdeyiz.kimse kurdugu hayallerin peşinden gitmemiş ya da gidememiş,kimse tam da olmak istediği yerde değil.hatta hayal kurmayı bırakıp monotonluğa teslim ruhsuzluk halini bile görüyorum malesef.
geçtiğimiz günlerde gazeteler çocukluk hayallerinin peşinden gitmeyi başarabilmiş bir Fransızı yazdı.okurken o an gaza geldim,aslında hayat çok kısa,kafamıza koydugumuz bir şeyi neden yapmayalım dedim içimden.olur böyle bazen hepimize,anlık gaza gelmeler.hikayesini okumak için buraya bakabilirsiniz.http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14132219.asp ,yazının sonunda verilmiş malesef komik ve halimize acınası bir tablo var.gerisi için yorum herkesin kendisine kalmış.
bu şartlar altında hayaller kurabilmek,hayallerin peşine düşebilmek, kültürünü, birikimini insan olmanın keyfine vararak yaşamak ve yaşatabilmek adına ne yapmamız gerekiyor?bilen varsa bana da söylesin.
3 Mart 2010 Çarşamba
benden..
uzun zamandır takip ettiğim bloglardan sonra kendi kişisel blogumu açmaya karar verdiğimde kafamda net bişey yoktu.içine girdikçe bambaşka bir alem olduğunu düşündüğüm sanal dünya hergün beni şaşırttı.burda dönen başka bir hayat varmış.ama işin içine insan girdim mi sanalda olsa herşey aynıymış.bloglardan birbirleriyle güzel dostluklar kurmuş olanlar,birbirlerini çekemeyip atışanlar hatta mahkemelik olanlar,hobilerini ticarete dökmüş olanlar hepsi ve daha fazlası blog dünyasında.öyle ki özellikle moda blogları moda dünyasına damgasını vurmuş.defilelerde dergi editörlerinin yerlerini sarsmış durumdalar.internet müthiş bir kitle iletişim aracı ama hala bazen aklım almıyor benim bu teknolojiyi.herşeyden biraz kendine katmayı seven ben,bir türlü toparlayamadığım dağınık aklımla gezdiğimiz bloglarda siyasetinden modasına,yemeğinden hobisine blogları gezdik durduk.iş kendi kişisel blogumuza gelince napacağımızı şaşırdık.bir yol seçmeli miydik?gerek olmadıgına karar verip aklımıza ne eserse yazmayı,paylaşmayı düşündük.gerçi var bizimde kafa yorduğumuz mevzular...ama derinlere inmeye gerek yok şu ara.
içimden gelenlerden,hoşuma gidenlerden bahsetmek için .....
21 Şubat 2010 Pazar
İstanbul için...
İstanbul kimine şiirler kimine şarkılar yazdıran, hakettiği değeri bir türlü bulamayan hergün büyüyen ama aslında küçülen şehrim.Kimi bırakıp gitti seni kimi hergün bırakmak isteyip bırakamadı kimi de özlemine dayanamayıp hep sana geldi.Yalan değil bende ihanet ettim zaman zaman.Kendime mabet edindim denizin ortasındaki o zamanlar ıssız olan küçük adayı.Hayaller kurdum orda daha mutlu olacağıma inanarak.Sonra herşey gibi orası da çok değişti. Çok düşündüm,istedim başka yerlerde olmayı.Ama ne zaman bunu başkasından duydum,o zaman anladım.Kolay değil herşeyi bırakıp gitmek.
Herşeyden bir anda vazgeçebilenlerden olmak isterdim.Gözü kapalı,arkasına bakmadan yola çıkabilenlerden.Dün bunların hepsini aynı anda düşündüm.Ağırlığı geldi çöktü gözlerime,dayanamadı süzüldü yaşlar.Gözlerimden geçenler,boğazımda düğümlenip kaldı.Yutkundum.Unuttum sonra hepsini.
Neleri unutmadık ki sahi?
14 Şubat 2010 Pazar
ne haber aşktan?
Aç kalbini ben geldim sıkı sıkı tut bırakma.. der bir şarkıda Sezen...severim.
sevmeyi de severim sevilmeyi de. Çevremde biraz sevgi arsızı olduğum konusunda söylentiler var.Kim bıkar sevilmekten?
Sevgililer günü sebebi ile sevmeyi yazmıyorum. İçimde asi bir anti-kapitalist barındırmıyorum ama yine de özel günlerde tüketim çılgınlığına karşı durdugum zamanlar olmuyor değil.Gerçi bu günlerde olmasa insan hayatında herşey monoton olacak herhalde.
Kendi kendini çürüten arka arkaya söylenmiş cümlelerimin farkına vardıktan sonra bu yazıyı burda kesmek istiyorum. Kararsızlığın da bir sınırı olmalı!!
P.S. fotoğraf ;Aşk Ölçer- Onur Küçükerdem
29 Ocak 2010 Cuma
etubay means :)
sanırım hepimizde bazen aynı duygu oluyordur. sizin düşündüğünüzü bir başkası çoktan düşünmüş hayata geçirmiştir.bunu blog adıma karar verirken çok yaşadım. o mu olsun bu mu derken birşey bulamayıp eeehh!! dedikten sonra kendi adımdan oluşsun bana özel olsun dedim ve kafamda nihayet sonlandırdım.bendeniz, yıldızlara bayıldığım için başlığıma ''justlikeastar'' kondurdum.blog hayatına geçmeden önce msnde iletimde sürekli yazardı. bundan 3-4 sene önce Google'a ''etubay means'' yazdığım günlerden bir gün ilginç bir tesadüfle karşılaştım tesadüf mü?.blog adıma karar verirkende bunu hatırladım. benden oluşan bir yıldız :) parlaklığı,sevinci,hüznü herşeyi ben olan .biraz açıklamadan sonra zaman ve fırsat buldukça bloglamaya devam..
20 Ocak 2010 Çarşamba
birgün bir kitap okudum..
Gönderen Unknown zaman: 01:35 0 yorum
Etiketler: mucize, umut, yeni hayat
13 Ocak 2010 Çarşamba
deli kuş :)
deli kuşla sohbet ettik bu sabah
havadan sudan
bana senden ellerinden söz etti
hiç durmadan
gözüm sabır çiçeğine takıldı
gece büyümüş
kalktım su verdim
fısıldadım küçük bir sır verdim
deli kuşun dedikleri bir bir aklımda
bana bir şal almışsın salı pazarından
gözlerime pek yakışırmış
gözlerime pek yakışırmış
gözlerinin aradığı yalnız ben olayım
deli kuşla sohbet ettik bu sabah
havadan sudan
bana senden gözlerinden söz etti
hiç durmadan
biraz susup yüreğini dinledim
hüzün sarmış sevdim okşadım
fısıldadım usulca okşadım
fısıldadım,sevdim okşadım
adalarda çay içmişsiniz birlikte
dalıp gitmişsin istanbula doğru
gözlerinde keder varmış
gözlerinde keder varmış
gözlerinin aradığı yalnız ben olayım..